Migrenin dünya nüfusunun yüzde 10‘undan fazlasını etkilediği ve kadınlarda yaklaşık üç kat daha yaygın olduğu biliniyor. Queensland Teknoloji Üniversitesi Genomik ve Kişiselleştirilmiş Sağlık Merkezi’nde profesör olan Dale Nyholt, “1935 yılına kadar migren, ‘glisemik bir baş ağrısı’ olarak tanımlanıyordu. İnsülin direnci, hiperinsülinemi (çok fazla insülin), hipoglisemi (düşük kan şekeri seviyesi) ve tip 2 diyabet gibi glisemik özellikler migren ve baş ağrısı ile ilişkilidir.” açıklamalarında bulundu.
Migren ve şeker düzeyinin ilişkili olduğu bulundu
Çalışmanın araştırmacısı Rafiqul Islam, “Baktığımız dokuz glisemik özellikten, açlık insülini (kan insülin seviyesi) ve glise hemoglobin için hem migren hem de baş ağrısı ile önemli bir genetik korelasyon bulduk, oysa iki saatlik glikoz genetik olarak sadece migren ile ilişkiliydi” dedi. Buna ek olarak kandaki şeker seviye ile de migren veya baş ağrısı arasında da ilişkinin olduğu saptandı.
Tedavi için umut verici
Bu genetik bağlantı, migren ve ilişkili kan şekeri özelliklerinin nasıl ortaya çıktığını anlamak için önemli bir adım olarak görülürken tıbbi müdahale için de heyecan verici yeni yolları açığa çıkartıyor. Bulgular gösteriyor ki dünya genelinde milyonlarca kişinin (ve bu yazıyı yazan bendeniz) yaşadığı bu hastalık için tedaviler artık çok uzakta değil. Migrenin biyolojik nedenleri çok fazla aydınlatılamamış bir bölge olduğundan yapılan bu önemli çalışma, hastalığın anlaşılması açısından büyük bir adım niteliğinde.
Rafiqul Islam, yaptığı açıklamada “Bulgularımız, migren ve baş ağrısı hastalarında glisemik özellikleri yönetmek için yeni tedavi stratejileri geliştirmek için yollar sağlıyor, özellikle baş ağrısına karşı korunmak için açlık proinsülin seviyesini artırıyor” dedi. Bu ön çalışma önemli bulgular sağlamış olsa da konunun daha derin ve küresel olarak kapsayıcı bir şekilde araştırılması gerektiğini de belirtelim.